Paris’i Keşfetmeye Başlamak
Ne zaman ki Notre Dame’dan çıktık, işte o an Paris’e geldik sanki…Öyle ya, havaalanından taksiyle otele, oradan hemen metroyla katedrale… Kenti tam anlamıyla daha yaşamaya başlamamış, kaldırımlarını gönlümüzce çiğneyememiştik bile. Harikulade bir tiyatro salonunun en güzel koltuklarından, harika bir oyun izlemekle, o oyunun bizzat içinde olmak arasında farktı aslında yaşadıklarımız.
Yağan yağmura, soğuğa aldırmadan uzun süredir hayalini kurduğumuz Seine nehri kenarında minik bir yürüyüş yapmaya koştuk el ele…Zamanı durdurduk da sadece biz vardık sanki koca kentte! Romantizmin doruklarındayken acıktık tabi ki ve hemen Notre Dame manzaralı bir kafeye koştuk. Keyiften kıpır kıpır, ne yediğimizin farkına bile varamadık.Biraz komşu masamızdaki turistlerin ricası üzerine fotoğraflarını çekme, biraz garsonla muhabbet ve Türkiye’yi tanıtıcı faaliyetlere girme derken atıverdik yine kendimizi bulvarlara. Bir aşağı bir yukarı…Botlarımız bizi nereye götürürse artık.
Yolda görseniz doğma büyüme Paris’li zannedeceğiniz ama içlerinde çocuk heyecanı taşıyan Deligiller’e ilk süpriz Paris’in 6. bölgesinden geldi: Büyük Deligil’in Kadıköy Anadolu’dan bir dönem sıra arkadaşlığını da yapmış Bengi ‘yi çıkarıverdi karşımıza! Birlikte yürüyüş, hızlı bir sohbet, eski günlere kısa bir yolculuk derken yollarımız ayrıldı. Plansız bir şekilde gezmenin, sadece bulvarları adımlayıp gönlümüzün istediği gibi özgürce nefes almanın keyfine şaştık! Bir baktık ki tekrar St.Michel meydanındayız. Her yönüyle vurulduğumuz, enerjisine hayran kalıp Paris’te kaldığımız müddetçe bir şekilde kendimizi tekrar bulduğumuz yer…
Deligillerin Paris’teki ilk gününün kalanının nasıl geçtiğini en iyisi izleyin de kendiniz görün: