Günübirlik Dresden Gezisi

Daha Deniz dünyaya gelmemişti bile, bu yazıyı tıkırdatmaya başladığımda. Bu gariban yazı da kaderinin ne olacağını senelerce beklemiş; internet otobanına girişi, bugüne kısmetmiş.

2.Dünya Savaşı’nın sonunda intikam amacıyla acımasızca bombalanan, Elbe’nin Floransa’sı Dresden, geliyoruz!..Floransa olmak Dresden’e mi kalmış diye ön yargılıydık aslında. Sadece Prag’dan trenle günübirlik gidilebilmesi, yeni bir kent, kültür daha görecek olmanın heyecanı vardı aslında. Üstelik Küçük Deligil Gülriz, daha önce hiç tren yolculuğu yapmamıştı.Biletlerimizi de bir önceden aldığımızı anlatmıştık zaten.

Dresden için hazırlıklarımız bir önceki akşamdan hazırdı. Sabah erkenden yollara döküleceğimiz için bir önceki akşamdan sandviçlerimiz hazırlanıp Dresden hakkında son birkaç yazı daha okunup günün planı çıkartılmıştı. Erkenden ve de deli bir heyecanla damladık tren istasyonuna. Heyecandan kuyruklarımız kıpır kıpırdı adeta.

Heyecandan kıpır kıpır Güvviz

 

Milletlerarası trenimizin hangi perondan hareket edecek bilgisinin son 8 dakikaya kadar gelmemesi bizi çok şaşırtsa da Avrupa’nın bu kesminde bunlar normal karşılanıyor sanki; herkes rahat bir tek biz gergin! Trenin anons edilmesiyle birlikte adeta bir altına hücum yaşanıyor ve numarasız bilet telaşındaki bizler bu yarışı önlerde bitirip bir kompartmana kendimizi atıyoruz.

Almanya sınırına kadar Çek Demiryolları personeli görev yapıyor trenimizde. Ağdalı Çek aksanlı İngilizce anonstan hiçbir şey anlaşılmazken Almanca anonstaki bazı kelimeler tanıdık geliyor bize. Soğuk havada sürekli soğuk üfleyen ve kesinlikle kapatılmayı, ılıklaşmayı red eden havalandırmaya cevabımızı, paltolarımızı giyerek verdik. Kompartmanımızın demir perde havasını yol arkadaşlarımız değiştiriyor: Oturmak için izin isterken adeta reveransı eksik kalan ve bilgisayarında tüm seyahat boyunca beste yapıp nota yazan delikanlı ile  kibarca bizi selamlayıp gazetesini sakince okuyan amcanın medeni tavırları Avrupa’da olduğumuzu tekrar hatırlatıyor.

Tren ve işletme dandik olabilir ama insanlık, asla!

Alman sınırını geçtiğimizi GPS’e başvurmadan anlayabildik. Fakir dağ köyleri birden modern kasabalara dönüştü. Aynı coğrafyadaki zenginlik farkı şaşırtıcı…Tren işletmesini Alman Demiryolları personeli devraldığı ise hizmet seviyesi ve anons kalitesindeki akıl almaz değişimden belli. Aferin Almanlar!

  • Heyecan!
  • İlk tren yolculuğu!
  • Paltolara sarındık!
  • Muhteşem doğa, manzara tüm yol boyunca

Dresden’e iner inmez ilk işimiz, Turist Danışma ofisine uğramak. Kısıtlı zamanımızı verimli kullanmak için pek de haz etmediğimiz turistik şehir otobüsleriyle bir tura katılmayı önceden planlamıştık zaten. Böylece kısa sürede tüm kenti görebileceğiz. Alman sistemi burada da bizi karşılıyor ve adeta bizim ne soracağımızı bilen görevli makine düzeninde anlatmaya girişiyor. “Teşekkürler Hans,  sayende gezmiş kadar olduk!”

Gezi otobüsünün koca gövdeli ve görebileceğiniz en kırmızı suratlı görevlisi, İngilizce’yi Cermence konuştuğunun farkına varmıyor.  Kendisini anlayamayışımızı da bebek kahkahalarıyla karşılayınca tatlı tatlı sövme hakkını elde ediyoruz. 

Önyargılı yaklaştığımız Dresden Hop on Hop off turu, kentte görmediğimiz nokta bırakmıyor. Ağzımızı olabildiğince açarak izlediğimiz bu kente de aşık oluveriyoruz!

  • Heyecan dorukta
  • İçinde kaybolmak istediğimiz sokaklardan
  • Güvviz, yeşilden şaşkın
  • Tramvay yolu!

Yemek tercihinde büyük bir hata yapıyor ve Ausonia adlı İtalyan restoranını seçiyoruz. Sipariş ettiğimiz pizza, adeta kendi nehri içinde yüzüyor. Tüm bunu normal karşılayan garsonumuzu görünce, herhalde buraların yüzen pizzası meşhur(!) diyerek bulduğumuzla yetiniyoruz.

Karadan yaptığımız gezide, malikanelere ve Elbe-yeşil uyumuna hayran olmuştuk. Bir de Elbe Nehri gezisi yapıp, tüm bu güzellikleri yakından görmek istiyoruz. Yine garip İngilizce’nin en garip aksanı arasında bilet işlemlerini tamamlayıp kendimizi teknemize atıyoruz. Fakat o da ne! Teknede, 80 yaş altındaki tek bireyler biziz. Hepsi bira ve bol kremalı pastalara gömülürken, biz de nehir kenarındaki müthiş düzenlemeye, istinasız şekilde sahil şeridinin halka açık olmasına şaşkın şaşkın bakıyoruz. Bu Almanların hiç kafası çalışmıyor. Nehre sıfır bir malikane kondurmamışlar, önü nasıl halka açık olurmuş!?

  • Prost!
  • Yeşil...
  • Biraz daha yeşil!
  • Güvviz şaşkın!
  • Yeşil ve zevkli mimari ikilisi
  • Dresden'de yaşasak mı?

Yakın zamanda taş üzerinde taş kalmayan ve müthiş bir toplumsal bilinçle tekrar inşa edilen bir kent olduğu için turistik anıtlar çok fazla ilgimizi çekmiyor. Adet yerini bulsun diye kısa ama öz ziyaretler yaptık.

 

Yorgunluktan dolanlamaya başlayan bacaklarımıza direnip panayırı ziyaret ettik:

Artık ayaklarımız bizi taşımamaya başlarken trenimize doğru yol almaya devam ediyoruz. Ama Güvviz’in karnındaki küçük Deniz için alışveriş yapmadan duramadık. Ölçüsüz bir Euro saçma çılgınlığından sonra Dresden Hauptbahnhof ‘a ulaştık. Açlığımızı bastırmak için dünyanın en aksi satıcısından en lezzetli blueberry muffin ‘i alıp Prag’a, Charles Bridge manzaralı otelimiz Hotel U Jezulatka  ‘ya zor attık. Uyuduk mu baygınlık mı geçirdik, belli değil! 

Yeşil…Yeşille dolu, medeni kentler….Bu hasretimiz, hiç dinmeyecek.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Deligiller © 2014 Kaynak gösterilmeden paylaşılamaz.