Prag Kazan, Deligiller Kepçe
Dinlenmiş bir şekilde Prag’a uyanıyor deligiller, otellerindeki ilk gecelerinde. Lakin bir önceki gündeki havadan eser yok. İstanbul’un sonsuz gri günleriyle yarışır bir kasvet Prag’a hakim oluyor ve deligiller bir daha dönecekleri güne kadar güneşi göremiyorlar. Moral bozmak yok elbette, böyle olacağını biliyorduk! Hava almak için camları açtığımızda buz gibi rüzgar, hoşgeldin diyerek odaya ve iliklerimize işledi. Anlaşıldı…Bereler, kalın kazaklar ve paltolar dolaptan çıkartılacak.
Kahvaltıya indik son sürat, biraz da korkuyla. Doğru ya, damak tadımıza uygun ve küçük deligil Gülriz’in sağlıklı beslenebileceği seçeneklerin olup olmadığına dair endişeler kemirdi kafacağızımızı. Peynir çeşitleri dışında tam da ağzımıza layık bir kahvaltı süprizi moralimizi yerine getirdi. Hele ki meyve seçenekleri tam da küçük deligilin perhizine uygun oldu.Yaşasın merkezi ve de manzaralı ve de pek de uyduruk olmayan kahvaltılı otelimiz!
Uludağ’a layık giyinip attık kendimizi sokaklara. Sabah erken kalkmanın avantajını yaşadık bu sefer. Charles Köprüsü bomboş! Bir önceki günün acısını çıkartırcasına, biraz sağa biraz sola koşuşturup canımızın istediği yerde durup fotoğraf çektik. Kalabalıktan fazlasıyla rahatsız olan deligiller birçok ülkeden kalabalık bir kentte yaşıyor, Prag’ın en kalabalık bölgesinde bir otelde kalıyor ama olsun, tenhalığın keyfini sürmenin bir yolunu buluyorlar.
İstikamet, dünyanın en büyük tarihi kalesi olan Prag Kalesi! Aslında kale kompleksi demek daha doğru zira büyükçe bir köy alanını kaplıyor. Nasıl gitsek diye düşünürken, kentin hemen her yerinden gözüken Saint Vitus Katedrali‘nin kulelerini hedef seçip yürüyerek Mala Strana bölgesini de daha iyi tanımayı seçiyoruz. Tarihte kimse kalesini gıcıklık olsun diye vadinin dibine kurmadığı gibi, 1000 sene önce de aynı geleneği koruyup bu kaleyi alıp kentin yüksekçe bir yerine konduruvermişler. Tabi sürekli yokuş yukarı ve kulak ısıran rüzgara karşı yürüyüş, iki canlı küçük deligili yoruyor ve birkaç yüz metrede bir kısa molalar veriyoruz. Tamam küçük deligilim, yorulmadın, fotoğraf çekmek için duruyoruz 🙂 Bu molaların bir tanesinde de 1948’de komünist parti iktidara geldiğinde, demokrasi için Prag Kalesi’ne doğru yürüyen ve Nerudova caddesinde polisin sert müdahalesiyle karşılaşan öğrencilere selam duruyoruz.
Tırmanma faslı bittiğinde kalenin kapısını bulma çabası başlıyor.Öyle ya, daha bizim gibi birkaç deli dışında tüm turistler mışıl mışıl uyuyor ve de kale bölgesi çift kale maç yapmaya son derece uygun. Soluklanırken, dürbünle kenti dikizleyelim dedik ve 2 dakika için atıyoruz çil çil kronları bozuk para gözüne ama o da ne! Taksicilerinden sonra şehir manzarası dürbünleri de dolandırıcı çıkıyor ve 15-20 saniye yeter diyerek kesiyor görüntüyü. Dürbün ve büyük deligil münakaşasının süpriz bir galibi çıkıyor: Soğuk! Şuradan mı buradan mı derken kapağı içeri atıyoruz ve bilet alma bahanesiyle kapalı alanın sıcaklığının tadını çıkartıyoruz. Daha şimdiden yorulduk ve tereddütsüz bir şekilde kısa tur bileti alıyoruz. ( Kale ve turlar hakkında detayları burada )
Önce Saint Vitus katedraline gitmek istiyoruz ama süpriz! Günlerden Pazar ve ayinden ötürü saatlerce ziyaretçiye kapalı. Tüm planlarımıza rağmen müzelerin kapalı olduğu zamanlara denk gelme konusundaki başarımızı tekrarlamamız ufak bir homurtu dalgasına yol açsa da moral bozmak yok; gezilicek yer çok: İlk durağımız Eski Kraliyet Sarayı ve Vladislav Salonu.Salon dediysek yanlış anlaşılmasın,futbol sahası büyüklüğünde. Gotik dünyanın tam ortasında, film platosundayız adeta ve her an zırhları içersindeki şövalyeler köşeyi döner dönmez karşımıza çıkacak hissiyatındayız. Gezmedik oda, köşe bucak bırakmıyoruz. Yorgunluktan çok soğuk, bizi, özellikle de küçük deligili çok zorluyor. Bir kafeye sığınıyoruz ama o da ne! Kalabalık bir turist kafilesi geleceği için almak istemiyorlar. Onlar gelene kadar biz buzlarımızı eritir, tüyeriz be ablacım içerikli bağlamımızı , teyzenin de anlayabilmesi için tarzanca bir İngilizce’yle aktarıp ikna turunu tamamlıyoruz. Hakikaten de bir süre sonra kalabalık bir grup geliyor ama yorgunluk iyice çıktığından herhalde, kalkmakta güçlük çekiyoruz.
Kalede en çok ilgimizi çeken ve vakit harcadığımız yerlerden birisi de Altın Yol . Kalede görevlilerin ve yakın zamanda da Franz Kafka’nın kaldığı komik yapılar bütünü aslında. Yapılar o kadar küçük ki büyük deligilin kafası, birçok binada ikinci kat hizasında kalmakta. Gulliver’in Gezileri’nin esin kaynağı olsa gerek bu evler. Kale muhafızı, terzisinin yüzlerce yıl önceki evleri öyle güzel sergilenmiş ki sanki Geleceğe Dönüş filmindeki Dolorean ‘a atlayıp 500 yıl geçmişe ışınlandık. Bazı evlerde de turistik eşyalar satılıyor ama klostrofobikler ve büyük deligil gibi 1.90’a yakın olanlar dikkatli olsun! Burası size uygun olmayabilir…
Ortaçağı ve barut öncesi savaşlara fazlaca meraklı olan büyük deligil, her yüzyıla özgü zırh, silah , kalkan ve işkence aletlerinin olduğu müzede bayram yaptı. Bu müzede, Game of Thrones setinde gibi hissedeceksiniz.
Soğuk ve yorgunluk bir kere daha kendisini hissettirince, deligiller kaledeki ikinci kafe molalarını veriyorlar. Tost , bira (büyük deligile tabi ki!) ve elbette ki sıcak, ilaç gibi geldi bize. Sırada pazar ayini bitmiş olması gereken Saint Vitus Katedrali var. Katedrale giriş kuyruğunun sonunu bulmak hiç kolay olmuyor. Evet, turistler uyanmış, kaleye gelmiş ve ilk iş olarak sıraya girmişler. Uzun mu uzun bir yürüyüşten sonra en sondaki noktayı buluyor ve soğuk girmemesi için paltolarımızı bir daha kontrol ediyoruz.Hiçbir şeyin neşemizi bozmasına izin vermeden kahkahalarımız, sohbetlerimiz eşliğinde bekliyoruz sabırla.
Katedral, Avrupa’da birçok örneği gibi heybetli, ilgi merkezi ama büyüklüğü dışında bizi etkilemiyor. Kulesine tırmanmayı ise aklımızdan dahi geçirmiyoruz. Yine de küçük deligilin teatral performansı, iki saniyede yazdığımız repliği oynamasıyla deligiller, isimlerine layık bir şekilde eğlenmeyi biliyorlar. Kah emektar Nikon D90’la fotoğraf, kah video kamerayla bu şakaları kaydetme derken ufaktan geri dönüşe hazırlanıyoruz.
Sırada daha Astronomi Kulesi, Old Town Square ve yakınındaki pazar var. Bunlar da başka bir yazının konusu olmalı. Deligiller, soğuk ve yorgunluğu şerbet der içer; Prag kaldırımlarını aşındırmaya devam eder!