Bernina Express
Zürih’teki ilk günümüzü Bernina Express’e ayırdık. Aslında ilk planımız, Gezenchi arkadaşımız Fatoş sayesinde aklımıza düşen Glacier Express’ti ama araştırınca Bernina’nın 3 yaşında bir çocukla, bizim için daha uygun olduğuna karar verdik. Aslında İsviçre’de Bernina ve Glacier dışında da pek çok manzara treni var. Başlıcaları şunlar:
- Chocolate Train: Möntro ile Brog’daki Nestle Fabrikası arasında, gidiş dönüş 9 saat süren ve Mayıs’tan Ekim ortasına kadar çalışan manzara treni. Aralıkta çalışmadığı için bize uymadı ama zaten çalışsaydı da 9 saat, Deniz kızı epey zorlardı. Bir de fabrikada çikolata degüstasyonu olduğunu düşünürsek, bizim kızı hayatta oradan çıkartamazdık 🙂
- Wilhelm Tell Express: Luzern ile Lugano arasında çalışıyor. Tamamı birinci sınıf olduğundan, oldukça pahalı bir tren; Swiss Travel Pass ile bile epey fark ödemek gerekiyor. 2 aşamalı bir yolculuk; Luzern’den Flüelen tekne ile ve 2 saat 45 dakika sürüyor, Flüelen’den Lugano’ya ise Bellinzona aktarmalı olarak trenle gidiliyor ve 2 saat 15 dak sürüyor. Biz zaman kısıtı nedeniyle ve Glacier veya Bernina’dan birini mutlaka almak istediğimiz için bu alternatifi eledik. Hatta o zamanlar Büyük Deligil’e aynen şöyle bir not yazmıştım: “Lugano’yu görmeyi çok isterim ama olur da bir gün Portofino, Como Gölü, Cinque Terre gibi bir plan yaparsak Lugano’ya o zaman da gidebiliriz” Mesajım yerine ulaştı sanırım, Deligiller çetesi Nisan ayında bu lokasyona bir seyahat planladı bile 🙂
- GoldenPass Line: Luzern ile Montrö arasında ve 3 aktarmadan oluşan bir manzara treni: Montrö-Zweisimmen (2 saat), Zweisimmen-Interlaken Ost (1 saat), Interlaken Ost-Luzern (2 saat). Bunun tamamını deneyimleme şansımız yoktu ama son günümüzü Interlaken ve Luzern’i görmeye ayırmıştık. Sabah Luzern’e gidip, birkaç saat Luzern’de vakit geçirip, öğlen uyku saatinde bu trenle Interlaken’a geçelim, birkaç saat de Interlaken’da geçirdikten sonra Zürih’e geri dönelim diye düşünmüştük ama maalesef Deniz kız hasta olunca, bu plan patladı ve elimizde deste deste Luzern-Interlaken planları, gezilecek yerler listeleri kalakaldı.
Glacier mı yoksa Bernina mı kararını vermek için epey okuduk, araştırdık; genel olarak tüm yorumlar yok birbirinden farkı şeklinde. Biz genel olarak daha kısa sürmesi, daha yükseğe çıkması (Glacier Express’in ulaştığı en yüksek nokta 2033 m ile Oberalppass, Bernina ise 2253 m’ye kadar çıkıyor) ve öğlen saatlerinde Tirano’da 2 saate yakın mola vermesi sebebi ile Bernina Express’i seçtik. Programı ise şu şekilde yaptık: 6.37’de Zürih’ten kalkıp, 7.52’de Chur’da olan bir tren vardı. Kahvaltıyı trende yapacak şekilde bu trene bindik. 7.52’de Chur’da olduk ve 8.32’de Bernina Express hareket etti. 12.45’de Tirano’daydık, 14.25’te ise dönüş yoluna geçerek 18.20’de Chur’a vardık.
Zürih’teki otelimiz merkez tren istasyonuna yürüyerek çok yakın mesafedeydi, bu durum bize hem havaalanından ulaşım, hem de trenle yapacağımız yolculuklar için büyük avantaj sağladı. Swiss Travel Pass’lerimizi de zaten bir önceki gün havaalanının çıkışında almıştık (Tabi son gün Luzern, Interlaken ve GoldenPass seyahatini iptal etmemiz gerekince aldığımız 3 günlük travel pass bizim için pek ekonomik olmadı maalesef). 6.37 treni için, 5.30 gibi kalktık (Türkiye saati ile saat 7.30 olduğu için kalkmakta pek güçlük yaşamadık, hatta Deniz kız alarm çalmadan uyanmıştı bile). Hızlıca giyinip kahvaltıya indik ama maalesef kahvaltı 6.00’da değil, 6.30’da başlıyormuş. Neyse ki çok tatlı bir teyzeye rastladık, tek kelime İngilizce bilmese de çat pat anlaştık ve bize 1 ekmek, nutella, peynir, tereyağı gibi ihtiyaç duyacağımız herşeyi çıkarttı. Hızlıca birer sandviç hazırladık, muglarımıza da kahvelerimizi doldurup koştura koştura soluğu merkez tren istasyonunda aldık ve İsviçre’nin son derece dakik tren sistemi ile gerçekten 6.37’de hareket eden trenimizle Chur’a doğru yol almaya başladık. Chur’a giden tren kayak kıyafetli ve kayak takımlı insanlarla doluydu, zaten hemen hepsi Chur’da indikten sonra başka bir aktarma ile dağa çıkıyorlardı. Kayağa gitmek için bile toplu taşımayı kullanabilmenin nasıl güzel birşey olduğunu bir kez daha gördük!
Chur’da iner inmez Bernina Express’in peronunu öğrendik ve yaklaşık 40 dakika trenimizi bekledik. O bekleyiş çok fenaydı, her ne kadar peronda beklemek için kapalı alanlar yapsalar da, soğuk içime işledi. Deniz kızı o kadar sarıp sarmalamamıza, pusetten indirmeyip pusetin kış tulumunu da sıkı sıkı kapatmamıza rağmen sanırım orada üşüttük 🙁 Neyse ki Büyük Deligil gidip iki bardak kahve ve kekle geldi de birazcık içimiz ısındı. Yalnız iki bardak kahve ve iki dilim keke ne kadar ödediğini duyunca, sabahki teyze bir kere daha hayır duamızı aldı. Sayesinde sabah kahvaltısından epey bir miktar tasarruf ettik 🙂 Evet, gitmeden önce de pek çok yerde okumuştuk İsviçre’nin ne kadar pahalı olduğunu ama ne kadar hazırlıklı olsak da yaşamak bambaşkaymış!
Ve sonunda trenimize kavuştuk. Bernina Express Chur’dan hareket edip, İtalya sınırını geçip Tirano’ya kadar ulaşan bir manzara treni. 122 kilometrelik yol boyunca, 55 tünel ile 196’yı aşkın köprü ve viyadükten geçiyor. Başlangıç noktası olan Chur, rakımı 584 m olan bir yerleşim yeri, varış noktası olan Tirano’da ise rakım 429 m. Chur’dan çıkıp, yavaş yavaş yükselerek 1700 metrelere çıkıyor; hattın en yüksek noktası 2253 m ile Ospizio Bernina ve 2091 m ile Alp Grum.
Alp Grum’da 15 dakika fotoğraf molası için duruyor trenimiz. Deniz kız çoktan kendisini uykunun huzurlu kollarına bıraktığı için, ben inemiyorum. Büyük Deligil iniyor ama inmesiyle geri gelmesi neredeyse bir oluyor. Meğer seyahat öncesinde binbir hevesle aldığı ve ilk defa kullanacağı osmo mobile’ı (Deligiller hanesindeki adı ile tavuk kafasını) düşürmüş; kırıldı diye o kadar çok üzüldü ki, sonra çalıştığını görünce aldığı derin nefes anlatılmaz yaşanır 🙂 Bu yüzden, güzeller güzeli Alp Grum’da tek kare fotoğrafımız yok ama olsun. Mola sonrasında trenimiz hızla alçalarak kısa bir süre içinde Tirano’ya ulaşıyor.
Bernina Express’de Swiss Travel Pass geçiyor, ama mutlaka önden rezervasyon yapmak gerekiyor. Kış döneminde, kişi başı tek yön 10 euro ödeyerek rezervasyon yapılıyor. 6 yaşından küçük çocuklar için rezervasyon şart değil ama biz 4 saatlik yolculuk boyunca kucağımızda kalmasın diye, Deniz’e de koltuk rezervasyonu yaptık. Rezervasyonu, gitmeden önce internet sitesinden halletmiştik. 3 günlük Swiss Pass’e 2 kişi için 420 euro ödememize rağmen, Bernina’ya ekstradan rezervasyon için gidiş dönüş 60 euro ödemiş olmamız da İsviçre’nin ne kadar pahalı olduğunun en büyük kanıtı olarak karşımızda duruyor 🙂 Bu arada ufak bir tüyo; manzara trenlerinde rezervasyon yapılacak en iyi koltuklar, trenin son vagonunda ve sağ taraftaki koltuklar oluyor. Bu sayede köprülerde ve viyadüklerde trenin arkası köprüye girmeden, köprüden geçen ön tarafı görmek mümkün oluyor.
Tirano’da 1 saat 45 dakikalık bir mola verdik. Deniz olmasaydı belki bir sandviç alıp, biraz yürüyüp etrafı keşfederdik ama Deniz’in acıkan karnını düşündüğümüzde, tren istasyonunun etrafında kısacık bir gezinti sonrasında pizza molası vermek kaçınılmaz oldu. Tirano’yu ben çok beğendim. Keşke biraz daha vaktimiz olsaydı da uzun uzun gezebilseydik. Ama pizza molasından da hiç pişman değilim, incecik İtalyan pizzası Deniz’e de çok iyi gelmiş olacak ki koca pizzanın yarısını indirdi midesine. İsviçre’nin pahalılığından sonra, bu yemek bize bedava gibi geldi 🙂
Yazın bu trenin devamında Tirano’dan Lugano’ya kadar otobüsle yaklaşık 3 saat süren bir yolculuk daha alınabiliyormuş ama maalesef kışın yokmuş. Olsaydı da muhtemelen bu rotayı alamazdık ama çocuksuz bir seyahatte kesin tavsiyemiz, Tirano’da veya Lugano’da bir gece konaklamak olurdu ancak bizim için otele yerleş-toparlan kısmı çocukla biraz zor geldiği için bu alternatifi pek değerlendiremedik.
Tirano’da karnımızı doyurup biralarımızı yuvarladıktan sonra, hafif mayışmış şekilde başladık dönüş yolculuğuna. Biraz ayaklarımız uyuşa uyuşa Chur’a vardık. Ama Deniz epeyce sıkıldı; özellikle Chur’dan Zürih’e dönerken oyalamak için epeyce uğraştık ama yine de bizim için bile yorucu bir günü gayet sorunsuz bir şekilde tamamladı Gezgin Yavru Deligil…
Odamıza vardığımızda, yerel saat 20.30 olmasına rağmen Türkiye saati ile biz 22.30 hissettiğimizden ve günün yorgunluğu tamamen üzerimize çöktüğünden hızlıca ailelerimizi arayıp yeni yıllarını kutladıktan sonra kendimizi attık yataklarımıza. Gece uykumun arasında havai fişek seslerini duyduysam da, kafamı kaldırmam pek mümkün olmadı 🙂 Deligiller 2016’yı, çok istedikleri bir tren yolculuğunu tamamlayarak bitirdiler, nicelerini 2017 için dilediler…