Jedi Yavuz
Benim naif dostum Yavuz, Bingöl’deki ilk günlerimde tanıdım seni.Kabul Toplama Merkezi ile Elazığ’dan binbir zorlukla ve güneşten yanmış kıpkırmızı bir suratla gelmiştin aramıza.Ender İstanbullular olarak hemen kaynaştık, türlü bahanelerle yürüyüşlerden birlikte kaytarıp gölge altında muhabbetlere daldık.
“En kral askerliği ben yapıyorum” diye her dakika dalga geçtin bizimle.Koşuşturmaktan canım çıktığında, binbir yalanlarla kaçtım sinemaya, iki kelime edelim de Bingöl’deki esaretten kurtulalım biraz diye.
Peki ya haftasonu akşamları, sinemada, film öncesi müzik klipleri faslımıza ne demeli!Tüm sansürsüz rap’ci videolarıyla askerciklerini kendilerinden geçirirdik.Bir kere de Manowar çaldık da dehşete uğrattık memleketimin gıdasızlıktan bodur , eğitimsizlikten de cahil kalmış çocuklarını. Acıdık garibanlara da yarıda kestik…Alkış kıyamet kopmuştu durdurduk diye, hatırlıyor musun? Haftasonu asıl bize gelirdi, sinemadaki yayın odasında.Daha gelmeden, siparişini verirdin:”Bol bol kola getirin lan!” Emrin başım üstüne Yavuz, ben de deli gibi içerim! Devirirdik 2,5’luk şişeyi saniyede, yanında da beleş, sıcacık patlamış mısırlar…Önce gülmekten gözlerimden yaş gelirdi, sonra sizin sigara dumanınızdan.Ne zaman ki biterdi film, gecenin gerçek karanlığı çökerdi üzerime.Sizden ayrılıp başka bir bölükteki koğuşa giderdim.
Askerde tek keyifli anlarımdı seninle, Mali ve Erkin’le aldığım nefesler, paylaştığım saniyeler.Yılbaşı gecesi , koskoca kentteki topu topu 2 adet “tekel” satan dükkandan alıp gizlice soktuğumuz votkalar, tugay komutanının süslü bardağında kendimize hazırladığımız votka-kolalar…Ne çok gülmüştün, erken kalkıp kendi bölüğümle uygun adım koğuşa dönmek zorundayım diye.Çok kızmıştım lan sana, az sövmedim sıfırın altında 30 derecelerde alkolden ter içinde yürürken.Misler gibi sinemada kafayı çekmeye devam ettin sen; afiyet olsun Devrem!
Askerliğin bitme dönemlerinde telaş içindeydik: Ya hava tahminlerindeki kar fırtınası yine yolları kapatır da şafakta eksiye düşersek, dönemesek burnumuzda tüten kentimize?Aldırdım bizim uçak biletlerini babama.Hep birlikte döndük İstanbul’a…İtiraf edeyim, uçaktan inerken apronda polisin bizi çevireceğinden de korktum çok.Yapmadığımız muzırlık kalmamıştı.Bir fotoğraf çekileyim dedim, arkamdan binbir türlü el kol hareketi korosunu yönettin, yine Yavuz’luğunu gösterdin.
Birkaç sene, 17 Ağustos’da, Nevizade’de buluştuk, sen, ben ve Mali. “Askerliğin Allah Belasını Versin Günü”müzü kutladık.O tarihte teslim olmuş ve özgürlüğe aslında geçici, bize göre neredeyse kalıcı ara vermiştik.Neden sonra ara verdik?Dur, unutturma da Mali’yi de aramalı, Erkin’i de…Bu sene, ne yapıp edip kadeh kaldırmalı.
Kofti arkadaşlık değildi bizimkisi.Haftaiçi öğle yemeklerinde de sık sık buluştuk, Nevizade’deki Aslanım’da da…Zaten orası senin mekan.Senin hatrına, tüm o kalabalıkta, mutlaka kaldırım üzerinde oldu bir masamız, sürekli dolup boşalan bira bardaklarımız.Hep küfürlü konuşurduk da, biraz içince de ağız dolusu küfürler savururduk ama müthiş bir ahenk ve nükte ile…Eh, askerlik arkadaşıyız biz; Bingöl’de küfürsüz günümüz mü geçti bizim.
Ama en çok Kadıköy’e taşınınca sen, sevindim.Halbuki ne keyifsiz bir sebeple gelmek zorunda kaldın.Yine de bozuntuya vermedin ama rutubetten geçilmeyen bodrum katındaki evinde yuvarladığımız şarap şişelerinden sonra azıcık açılıp dert yanardın, seni evinden eden sebeplerden.Yine öyle bir gün verdin, gözün gibi baktığın, bana satman için sürekli asıldığım, dünyanın en güzel ve en pahalı Star Wars ışın kılıcını.Al, dedin; sana doğumgünü hediyem olsun…Ben de mi Jedi oldum Yavuz?
Bugün senin doğumgünün Yavuz…Ve ben, bugün öğreniyorum bizi bırakıp gittiğini…Işın kılıcın her zaman salonda, en yukarıda…
17 Ağustos’ta geleneği devam ettireceğim yine.Kadehimi sana kaldıracağım Devrem, kıydığın güzel canına, yıktığın dostlarına…